Manevi Destek Dayanışma
Fetih Suresi 29. ayet tefsiri ve faydaları



مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًاۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ

كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظ۪يمًا


Türkçe Okunuşu ve birebir çeviri :


Muhammedun: Muhammed rasûlu: Elçisidir (A)llâh(i): Allah’ın velleżîne: Ve bulunanlar me’ahu: Onun yanında eşiddâu: Katı ‘alâ: Karşı -lkuffâri: Kafirlere ruhamâu: Merhametlidirler beynehum: Birbirlerine karşı  terâhum: Onları görürsün rukke’an: Rük’u ederek succeden: Secde ederek yebteġûne: Aradıklarını fadlen: Bir lutüf mina:-dan (A)llâhi: Allah- ve ridvânâ(en): ve rızasını sîmâhum: Nişanları vardır fî vucûhihim: Yüzlerinde min:-nden eśeri: izi- -ssucûd(i):Secde  żâlike: Şöyledir meśeluhum: Onların vasıfları fî-ttevrât(i): Tevrattaki  ve meśeluhum: Onların vasıfları fî-l-incîli: İncildeki kezer’in: bir ekin gibidir  ahrace: Çıkaran şat-ehu: Filizini feâzerahu: Onu güçlendiren festaġleza: Sonra kalınlaşan festevâ: derken dikilen ‘alâ: üstüne sûkihi: Gövdesinin yu’cibu: Hoşuna gider -zzurrâ’a: Ekincilerin  liyaġîza: Öfkelendirsin diye bihimu: onlara karşı -lkuffâr(a): Kafirleri  va’ada: Va’detmiştir (A)llâhu: Allah- -lleżîne âmenû: İnananlara ve ’amilû: ve yapanlara -ssâlihâti:İyi işler  minhum:Onlardan maġfiraten: Mağfiret ve ecran: Mükafat ‘azîmâ(n): Büyük


Fetih Suresi 29. Ayet Meali:


“Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.”


Fetih Suresi 29. Ayet Tefsiri :


Kuran Yolu Tefsiri:


Cümleyi ayetin başından başlatarak “Muhammed Allah’ın elçisidir” şeklinde bir çeviri yapmak da mümkündür. Ancak bir önceki ayetle bağlantı kurarak, “Elçisini doğru yol rehberi ve hak din ile gönderen…” cümlesinde vazifesine vurgu yapılan ve “Kim bu elçi?” sorusunu akla getiren ifadeye cevap olarak anlamak da mümkündür ve tercümede bu ikincisi tercih edilmiştir (bk. İbn Âşûr, XXVI, 202).

Hudeybiye biati sebebiyle önemli bir kısmından Allah’ın razı olduğu bildirilen ashabın burada tamamı ile ilgili övücü bir açıklama daha yapılmaktadır. Hz. Peygamber’i malları ve canlarıyla destekleyen, seven, hayatlarının merkezine alan sahabe (mümin olarak onu gören ve yeterli bir süre yanında bulunan, eğitiminin etkisinde kalan insanlar) gönüllerini de Allah rızasına tahsis etmişlerdir; nefretleri ve sevgileri şahsî çıkar ve arzularına değil, O’nun rızasına göre değişmektedir. Onlar, İslâm’a ve peygambere düşman olanlara karşı gerektiğinde sert ve acımasız olurken kendi aralarında kardeşler gibi yaşamakta, birbirlerine sevgi ve şefkat göstermektedirler. Gayri müslimlere karşı tavır ve davranışla ilgili diğer âyetler (meselâ Mümtehine 60/8) göz önüne alındığında, Hz. Peygamber devrindeki Arap müşriklerine karşı acımasız davranmanın bütün gayri müslimleri kapsamadığı, müminlere inançları yüzünden baskı yapmayan, onları yurt ve yuvalarından çıkarmayanlara, İslâm’ın genel amaçları ve yüksek ahlâk ilkeleri çerçevesinde davranılacağı anlaşılmaktadır, uygulama da genellikle böyle olmuştur.

Sima Türkçe’ye de geçmiş bir kelimedir, sözlük manası “alâmet, nişan, yüz özelliği, fizyonomi”dir. Burada geçen sima üç şekilde yorumlanmıştır:

a) Secdeden meydana gelen maddî iz, alındaki siyahlık, b) Yine secde sebebiyle oluşan manevi iz, yüzdeki nur, c) Kıyamette namaz kılanların, secde edenlerin tanınmasını sağlayan yüz işareti. Bize göre bu yorumların biri diğerine zıt düşmemekte, birbirini tamamlamaktadır; sahabe gibi çokça namaz kılan ve secde edenlerde bu üç işaretin birden oluşması ve bulunması mümkündür. 29. ayet mealinin buraya (yani “Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur” cümlesine) kadar olan kısmı, sahabenin Tevrat’ta bulunan tanımıdır. Bizim “İncil’deki misalleri ise…” diye ayırdığımız kısmı da buraya bağlayarak, “Şu onların hem Tevrat’taki hem İncil’deki temsilleridir…” şeklinde çevirenler ve daha sonra gelen tohum misalini her iki kitapta geçen tek misal olarak verenler de olmuştur (bk. Esed, III, 1052).

İbn Âşûr eldeki Tevrat üzerinde yaptığı araştırma sonunda, yukarıdaki tasvire yakın bulduğu şu pasajı nakletmiştir: “Rab Sînâ’dan geldi ve onlara Seir’den doğdu, Paran dağından parladı ve mukaddeslerin on binleri içinden geldi, … gerçek sıptları sever …” (Tesniye, 33/1-3). Paran (Fârân) dağı Mekke tarafındadır, “bütün sıptları sever” cümlesi de konumuz olan ayetteki “birbirlerine karşı merhametli” ifadesine yakındır (XXVI, 207).

İncil’deki örneğe, yine bugün elde bulunan İncillerin içinde en uygun düşen parça ise şudur:

“ Ve Îsâ onlara mesellerle çok şeyler söyleyerek dedi. İşte, ekinci tohum ekmeğe çıktı ve ekerken bazıları yol kenarına düştü … ve başkaları iyi toprak üzerine düştü, bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı otuz kat semere verdiler. Kulakları olan işitsin” (Matta, 13/3). Bu örnekte Hz. Peygamber çiftçidir; o, İslâm tohumunu Hatice, Ebû Bekir, Ali, Zeyd gibi temiz topraklara yani temiz kalplere, yetenekli zihinlere ekmiştir. Bu birkaç kişinin imanı ile başlayan İslamlaşma kısa zamanda çığ gibi büyümüş, önceleri başkalarının destek ve himayesine muhtaç olan Müslümanlar giderek güçlenmiş ve kendi ayakları üzerinde durmaya, eğriyi doğrudan, hakkı bâtıldan ayırma kabiliyetini kaybetmemiş insanları kendilerine imrendirmeye başlamışlardır; bu gelişme, inkârla şartlanmış olanların da kin ve nefretlerini arttırmıştır.

Kur’an’ın, dolayısıyla İslâm’ın asıl amacı insanlara doğru yolu göstermek, dünyada bütün insanlık için örnek olacak bir topluluk yetiştirmek, onlar sayesinde erdem topluluğunun dünya görüşünü ve hayat düzenini insanlığa sunmak ve hür iradeleriyle ona tâbi olmalarını, onların izlediği yolu izlemelerini teşvik etmektir. Savaşlar ve fetihler amaç olmayıp adalet, hürriyet ve faziletin hâkim olduğu bir dünya düzeni oluşturmanın araçlarıdır. Fetih suresi belirtilen amaca vurgu yaparak son bulmaktadır. Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 82-83


Safvetü’t Tefasir


“Muhammed adı verilen bu peygamber, Allah’ın gerçek peygamberidir. O, müşriklerin dediği gibi değildir. Onun seçkin ve değerli arkadaşları, kâfirlere karşı sert; ken­di aralarında birbirlerine merhamet etmelidirler, Nitekim Yüce Allah, mealen şöyle buyurmuştur: “Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum..’ Ebussuud şöyle der: Dinlerine muhalefet edenlere kar­şı şiddet ve sertlik gösterirler.. Dinlerine muvafakat edenlere karşı da mer­hametli ve şefkatli davranırlar. Tefsirciler şöyle der: Bu, Yüce Allah, “Onlar sizde bir sertlik bulsunlar” mealindeki ayetle onlara karşı sertliği emrettiği içindir. Onların kâfirlere karşı sertlikleri o dereceye ulaşmıştır ki, kâfirlerin elbiselerinin bile bedenlerine değmesinden sakınırlardı. Hal­buki kendilerinden bir din kardeşini görünce onunla tokalaşır ve kucaklaşırdı.

Ey muhatap! Sen o mü’minleri, çok namaz kıldıkları ve ibadet ettikleri için, rüku ve secdede görürsün. Gece ibâdetle meşgul olur­lar, gündüzleyin ise birer aslandırlar, İbadetleriyle, Allah’ın rahmetini ve rızasını ararlar. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah, on­ları, amellerin en hayırlısı olan namazı çok kılmakla ihlas ve O’nun katın­da bol sevap bekleme sıfatları ile niteledi. Bol sevaptan maksat da, Allah’ın lütuf ve rızasını içine alan cennettir.

Çok secde etmeleri ve namaz kılmala­rından dolayı, onların alâmetleri alınlarındadır.

Kurtubî şöyle der: Yüzle­rinde gece teheccüd namazı kıldıklarının ve uykusuz kaldıklarının alameti görünür.

İbn Cüreyc der ki: Alâmetten maksat, vakar ve güzelliktir.

Mücâhid de: Bundan maksat, huşu ve tevazudur der.

Mansur der ki: Mücâhid’e, Yüce Allah’ın, “Onların alâmetleri yüzlerindedir” mealindeki ayetinden maksat, kişinin iki gözü arasında bulunan iz midir? diye sordum. Hayır, de­di. Bazen, kişinin iki gözü arasında, keçi dizine benzer bir şey bulunur. Hal­buki onun kalbi taştan daha serttir. Fakat mü’minin alâmeti, yüzünde huşûdan meydana gelen bir nurdur. Kâfirlere karşı sert­lik, mü’minlere karşı merhametli olma, namazı çok kılma ve secdeyi çok yapma sıfatları, onların Tevrat’taki sıfatlarıdır. İncil’deki sıfatları ise, filiz ve dal çıkaran ekinin sıfatına benzer, Bu onu kuvvet­lendirir ve neticede sertleşir. Böylece ekin, kökleri üzerinde dimdik durur. Bu ekin, kuvveti, yoğunluğu ve güzel görünüşüyle çiftçilerin hoşuna gider ve böylece onların çoğalmasıyla kâfirler kızar.

Dahhâk şöyle der: Bu, son derece açık bir temsildir. Ekin, Muhammed’dir (s.a.v.). Filiz de Ashabıdır (r.anhum). Onlar az idi, çoğaldılar. Zayıf idiler, kuvvetlendiler.

Kurtubî de şöyle der: Bu, Yüce Allah’ın, Peygamber (a.s)’in Ashabı (r.anhum) hakkında getirdiği bir darb-ı meseldir. Yani, onlar az idi­ler, sonra çoğaldılar. Peygamber (s.a.v) davete başladığında zayıftı. Ashâb (r.anhum) birer birer onun çağrısını kabul etti. Neticede işi sağlamlaştı. Bu, şu ekinin durumuna benzer ki, tohum olarak ekilince zayıfça ortaya çıkar, zamanla kuvvetlenir. Sonunda bitkisi ve filizleri sertleşir. Bu, en doğru temsil ve en parlak bir açıklamadır. Yüce Allah onlara ahirette tam bir bağışlama, büyük mükâfat ve Naîm cennetlerinde güzel rızık vadetti. Ey Allah’ım! Bizi onların sevgi­siyle rızıklandır. Ey Alemlerin Rabbi!


Taberi Tefsiri


Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Onun yanında bulunan mümin­ler kâfirlere karşı çok sert, kendi aralarında son derece merhametlidirler. Onların rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lütuf ve rızasını dilerler. Onların yüzlerinde secde izlerinden nişanları vardır. İşte bu onla­rın Tevrat’ta anlatılan vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar fili­zini yarıp çıkarmış, derken kuvvetlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerine dosdoğ­ru dikilmiş bir ekine benzerler ki, bu, çiftçilerin hoşuna gider. İşte Allah, kâfirleri öfkelendirmek için, (müminleri böyle çoğaltıp geliştirir.) Allah onlardan iman edip de salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük bir mükâfat vadetmiştir.

Allah Teâlâ bu ayette Resulullahı ve müminleri vasıflandırarak buyuru­yor ki: “Muhammed Allah’ın peygamberidir. Onun dinine tabi olan sahabeleri ise kafirlere arşı pek sert, birbirlerine karşı çok merhametlidirler. Zira onların kız­maları da merhametleri de Allah rızası içindir.

Evet, müminler, kâfirlere karşı katı kalplidirler. Bu hususta başka bir ayette şöyle Duyurulmaktadır: “Ey iman edenler, çevrenizde bulunan kâfirlerle savaşın, sizde bir sertlik bulsunlar.” 

Müminler kendi aralarında ise şefkatli ve merhametli davranırlar. Bu hu­susta peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Sen, müminlerin birbirlerine merhamet etmelerinde, birbirlerini sevmele­rinde ve birbirlerine karşı şefkatli davranmalarında tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. Vücudun bir organı rahatsız olduğunda diğer organları uykusuz kala­rak, ateş ve acıyı paylaşarak rahatsız olan organa ortak olurlar. 

Allah Teâlâ, Resulullah ile beraber olan müminlerin sıfatlarını beyan et­meye devamla buyuruyor ki: “Ey Muhammed, en, o müminlerin namazlarında rüku ve secde ettiklerini görürsün. Onlar, kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametli olmaları ve rüku ve secdeleriyle sadece Allah’ın lütfunu ve rızasını dilerler. Gösteriş yapmak istemezler. Onların yüzlerinde secde izlerinden nişan­lan vardır.

Müfessirler müminlerin, secde etmelerinden dolayı yüzlerinde görülen bu nişanların ne olduğu hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir:

Abdullah b. Abbas, Halid el-Hanefi, Atiyye, Mukatil ve Hasan-ı Basri’den nakledilen bir görüşe göre, namazlarında secde eden müminlerin yüzlerindeki alamet, kıyamet gününde ortaya çıkacak bir parlaklık ve bir nurdur. Allah, kıyamet gününde müminlerin yüzüne böyle bir alamet verecek ve onlar bu alametleriyle tanınacaklardır.

Mücahid´den ve Abdullah b. Abbas, Halid el-Hanefi, Atiyye, Mukatil ve Hasan-ı Basri’den nakledilen bir görüşe göre, namazlarında secde eden mü’minlerin yüzlerindeki alamet, kıyamet gününde ortaya çıkacak bir parlaklık ve bir nurdur. Allah, kıyamet gününde müminlerin yüzüne böyle bir alamet verecek ve onlar bu alametleriyle tanınacaklardır.

Mücahid´den ve Abdullah b. Abbas´ın diğer bir rivayetinden nakledilen başka bir görüşe göre ise, müminlerin yüzlerinde görülen secde alameti İslami bir sima taşımaları, mütevazı ve huşu içinde olmalarıdır.

Hasan-ı Basrî ve İbn-i Atiyye´den nakledilen diğer bir görüşe göre ise secde edenlerin yüzlerinde görülen alametten maksat, namaz kılanların yüzle­rinde görülen yorgunluk, saramı a vb. alametlerdir.

Said b. Cübeyr ve İkrime´den nakledilen başka bir görüşe göre ise secde edenlerin yüzlerinde görülen alametlerden maksat, yerden insanların yüzlerine yapışan topraklar ve çiğlerden oluşan ıslaklık vb. şeylerdir.

Taberi, bu görüşleri naklettikten sonra özetle şöyle demektedir:

“Allah te-ala, sıfatlanın zikrettiği bu müminlerin yüzlerinde secde izlerinden alametler ol­duğunu beyan etmiş ve bu alametlerin dünya ve ahiret gibi herhangi vakitle mu­kayyet olduğunu veya herhangi bir şekille şekillendiğini bildirmemiştir Madem ki durum böyledir, o halde bu alamet müminlerin yüzlerinde her zaman mevcut­tur. Dünyada müminleri tanıtan bu alamet, İslam’ın izleridir. Bunlar da. İslam’ın, mümine bahşettiği, huşu, takva, mütebessim bir sima vb. alametlerdir. Ahirette ise, ümmini tanıtan bu alametler, secde izleri, alnında parlayan abdest izleri vb. alametlerdir. Allah Teâlâ, Resulullaha iman eden müminlerin bu şekilde sıfatlan­malarının Hz. Musa´ya verilen Tevrat’ta bulunduğunu, Hz. İsa´ya verilen İncil´de ise Hz. Muhammed (s.a.v.)e iman eden müminlerin şu şekilde nitelendirildikle­rini beyan ediyor ve buyuruyor ki: “Onlar, filizini yarıp çıkarmış, derken kuv­vetlenmiş, kalınlaşmış, sapı üzerine dosdoğru dikilmiş bir ekine benzerler.”

Allah Teâlâ, müminleri, önce filiz halinde olup daha sonra yetişen ekinle­re benzetmiştir. Zira müminler İslam’ın geldiği İlk zamanlarda sayıları ve güçleri az olarak bu filizlere benzemekteydiler. Daha sonra ise, filizlerin çoğalıp güçlen­mesi gibi müminler de çoğalıp güçlenmişler ve mükemmel hale gelmişlerdir.

Yetişen ekinlerin, ziraatçıların hoşuna gitmesi gibi, müminlerin çoğalması da iman edenlerin hoşuna gitmiştir. Allah, Hz. Muhammed´e tabi olan müminleri, bu şekilde kuvvetlendirmiştir ki, kendisini inkar eden kâfirleri öfkelendirip ke­derlendirsin. Onlar böylece hüzün içerisinde kalsınlar. Allah, ekin filizlerine benzeyen bu müminlerden, hakkıyla iman edip salih amel işleyenlere, kusurları­nı affetmeyi ve onları cennete koymayı vaadetmiştir.


Geylani Tefsiri


Muhammed Allah’ın zati Tevhidine ulaştırmak için bütün varlıklara gönderdiği Hak bir elçisidir. Beraberinde bulunan Saf suyu içmeye hasret çeken ve davetini tasdik eden müminler de batıl hüviyetlerinin bulutlarıyla afak ve enfüste tezahür eden hakkın hüviyetini örten ve kendi vehimlerince çok addettikleri güçlerine dayanan kâfirlere karşı çetin, Hakkı batıla galip kılmak kelime-i tevhidi yüceltmek, mutedil dini desteklemek ve diğer dinlere karşı zafer kazanmasını sağlamak amacıyla kendi aralarında merhametlidirler; Hak ehli ve Tevhid erbabına karşı alçak gönüllüdürler. Onları her zaman riya ve gösterişsiz bir şekilde nefislerinin arzularına uymadan ve huşu ve alçak gönüllülük içerisinde rükuya varırken secde ederken görürsün. Bu tavırlarıyla Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Kısaca, tabiatlarının temizliğini ve fıtratlarının güzelliğini gösteren nişan ve alametleri yüzlerinde beliren secde izi ve Hakk’a karşı gösterdikleri haşyet ve alçakgönüllülüğün çokluğudur. Bu zikredilen özellikleri, onların Tevrat’ta zikredilen olağanüstü vasıflarıdır ve aynı şekilde İncil’deki vasıflarıdır.

Kısaca, ortaya ilk çıktıklarında son derece zayıf oldukları bir durumda düşmanlara karşı sert ve çetin olmaları ve Allah dostlarına karşı son derece merhametli ve şefkatli olmaları durumu filizini yarıp çıkarmış gittikçe onu kuvvetlendirmek kalınlaşmış gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzer. Bu ekin önce yere zayıf olarak düşmüş ve ardından çelimsiz bir şekilde toprak yüzünde belirmiştir. Ardından da zaman içerisinde kuvvetlenerek filiz ve dallarını çıkarmış ve bu güzel bakımdan sonra gövdesi üzerinde doğrulacak derecede kalınlaşmıştır. Ki bu ekinin sıklığını, kalınlığını, parlaklığını ve güzelliğini gördükleri zaman ekincilerin de hoşuna gider.

Allah Teala o müminlerin terbiyelerini son derece güzel yaptı ki böylece onlara karşı çetin davranmaları sebebiyle müminlere düşman kesilen muhalif kafirler öfkelensin. Özetle, samimi olma ve işlerini Allah’a bırakma gibi kullarının istidatlarına muttali olan Allah onlardan severek ve teslim olarak inanan ve bununla beraber kendilerini Allah’a yaklaştıracak iyi işler yapanlara, batıl benliklerini örtme ve yok etme anlamında Mağfiret ve Allah’la karşılaşma ve sidre-i müntehaya ulaşma anlamındaki büyük mükafat vaat etmiştir. Çünkü Allah’ın arkasında daha görülecek bir şey yoktur. Allah bizi kendisine ulaşanlardan ve elleri arasında kalanlardan eylesin. Geylani Tefsiri V.Cilt, S:357-358


El-Esas Fi’t-Tefsir


Muhammed Allah'ın resulüdür(Ayet 29): 

O’nun niteliği budur O Allah’ın elçisidir gram kâfirlere karşı Çetin kendi aralarında ise merhametlidirler beraberinde bulunanlar yani asabi Kelamda kâfirlere karşı Çetin kendi aralarında merhametlidir ibn-i kesir der ki bu da müminlerin niteliğidir herhangi bir mümin’i kâfirlere karşı zorluğu ve çetindir hayırlı müminlere karşı ise iyi ve merhametlidir kafirlerin yüzüne karşı kızgın ve asık suratlı Iğdır Mümin kardeşine karşı ise  güleç yüzlüdür. Nesefi de şöyle demektedir: “Onların kafirlere karşı zorlu ve çetin olmaları o derece idi ki, elbiselerinin kafirlerin elbiselerine yapışmasından, bedenlerinin kafirlerin bedenlerine dokunmasından sakınırlardı. Aralarındaki merhamet de o dereceye ulaşmıştı ki, bir mü’min bir diğer mü’mini gördü mü mutlaka onunla tokalaşır ve onunla kucaklaşırdı.”

Mu'minler çokça namaz kılanlardır (Ayet 29):

“Onları rükûa varırken, secde ederken” yani rüku yapar secde eder “görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler.” İbn Kesir der ki: “Onları çokça amel işlemekle çokça namaz kılmakla nitelendirdi. Namaz ise amellerin en hayırlısıdır. Aynı şekilde kıldıkları namazı Allah için ihlâsla kılmakla ve Allah katında büyük sevap olan Allah’ın lütfunu da ihtiva eden cenneti Allah’tan ummakla niteledi. Allah’ın lütfu ise onlara verdiği geniş rızık ve onlardan razı olmasıdır ki, bu da beklenebilecek en büyük lütuftur.”

Mü’minlerin Tevrat'taki misali, yüzlerindeki secde izidir (Ayet 29):

“Onlar yüzlerindeki secde izinden tanınırlar.” Onların yüzlerindeki alamet budur. İbn Abbâs der ki: Kasıt onların güzel görünüşüdür. Mücâhid ve başkaları şöyle demektedir: Kasıt, onların sahip oldukları huşû ve alçak gönüllüktür. es-Süddi ise, (yüzlerinden tanınmasından) kasıt, namazın onların yüzlerine bir güzellik vermesidir, demiştir. “İşte onların Tevrat’taki misali budur.” Yani sözü geçen bu nitelikler, onların Tevrat’taki nitelikleridir.

Mü'minlerin İncil'deki misali, gittikçe kuvvetlenen bir filizdir (Âyet 29):

İncil’deki misalleri de şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış gittikçe onu kuvvetlendirerek” gücünü toplayarak “kalınlaşmış”, boy vermiş ve daha önce ince iken kalınlığı artmış, “gövdesi üzerine dikilmiş” dosdoğru yükselmiş “bir ekine benzerleri ki bu, ekicilerin de hoşuna gider.” Yani onun sahip olduğu güç onları hayrete düşürür. 

İbn Kesîr şöyle demektedir: “Yani Rasûlullah (s.a)’in ashabı da böyledir. Onlar Resullerini desteklemiş, güçlendirmiş, yardımcı olmuşlardır. Onunla birlikte onlar, tıpkı ekin ile birlikte filiz gibidir.” 

Nesefi de şöyle demektedir: “Bu şanı yüce Allah’ın İslâm’ın ve güçlenip sapasağlam yer edinceye kadar gücünün ilerlemesine verdiği bir misaldir. Çünkü Peygamber (s.a) önce tek başına davete kalktı; daha sonra yüce Allah kendisi ile birlikte iman edenlerle incecik yeşeren bir ekinin zamanla kendisinden doğan diğer parçalarla güçlenerek ekin ekenlerin hoşuna gidinceye kadar güçlenmesi gibi güçlendirdi.” 

Kâfir olanlar mü'minlere öfkelenirler (Ayet 29):

“Allah bu şekilde onlar sebebiyle kâfirleri öfkelendirir.” İbn Kesir derki: “Bu âyet-i kerimeden İmam Mâlik-ondan gelen bir rivâyete göre- ashâbı kirama buğzeden Râfızîleri tekfir etmek hükmünü çıkarmış ve şöyle demiştir: “Çünkü Rafiziler ashâb-ı kirâma karşı öfke duyarlar, ashâb-ı kirama öfke duyan bir kimse ise bu âyet-i kerime sebebiyle kâfir olur. İlim adamlarından bir grup da onunla aynı kanaati paylaşmıştır. Ashâb-i Kirâmin faziletine dair hadis-i şeriflerle onların kusurlarını dile dolamanın nehy edilmesine dair hadis-i şerifler çoktur. Şanı yüce Allah’ın onlardan övgü ile söz edip razı olması da onlar için yeterlidir.”

Allah mü'minlere mağfiret ve büyük bir lütuf vadetmiştir (Ayet 29):

“Allah iman edip sâlih amelde bulunanlarına hem” günahları için “mağfiret” hem de büyük bir lütuf vadetmiştir.” Uçsuz bucaksız ve şerefli rızık vadetmiştir. İbn Kesir şöyle demiştir: “Allah’ın vaadi ise doğrudur, gerçektir. Asla değişmez, değiştirilmez. Ashabı kiramın izini takip eden herkes de onların hükmündedir. Ancak ashabı kiramın belli bir fazileti, önceliği ve kemali vardır ki, bu ümmetten hiç bir kimse bu hususta onlara yetişemez…”

Nesefî şöyle demektedir: “Bu ayet-i kerime, ashabı kiramın Peygamber (s.a)’in vefatından sonra kafir olduklarına ve onların mağfiret olunacaklarına ve onlara büyük bir ecir verileceğine dair va’din, ancak Hz. Peygamberin hayatında iken bulundukları hal üzere sabit olmalarına bağlıdır; diyen Rafızilerin görüşünü reddetmektedir.”


Fetih Suresi 29. Ayet Faydaları


Kuran harflerinin tamamının yer aldığı ayetlerden biridir.

Fetih suresinin 29. ayetini ve Al-i İmran 154. ayetini yazıp üstünde taşıyan kimseden cenabı Hak gam ve kederi izale eder. Lütuf ve berekete her daim mazhar olur. Yine bu ayetleri iç ve dış rahatsızlıklarda bir kap içerisine yazıp yağmur veya memba suyu ile yazıyı sildikten sonra 7 gün aç karnına sabahları içse biiznillah şifa bulur. Yine bu ayetleri bir kaba yazıp bu sefer içine halis zeytinyağı koyup vücudunda çıkan yaralar, çıbanlar vs. sürerse biiznillah şifaya kavuşur.

Fetih suresinin 29. Âyet-i Kerimi okuyan ve okumaya  devam eden kimselerin duaları kabul olur.

Maddi ve manevi rızık kapıları açılır.

Her türlü maddi ve  manevi sıkıntılardan selamete çıkar.

Yazıp üzerinde taşıyan kimse  her türlü  kaza ve belalardan kötülüklerden korunur.

her gün devam ederek en az 21 veya 41 gün devam edilmeli.1-3-5-7-21- veya  41 defa okunabilir.


Post a Comment

أحدث أقدم

Ziyaretçiler

Gayb Alemi