Manevi Destek Dayanışma

 

Mü’minun Suresi 115-118 Ayetlerinin Tefsiri ve Faydaları



بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ 115 فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ 116وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ 118 وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ


  1. Efehasibtum:mi sandınız  ennemâ: bizim ḣaleknâkum: sizi yarattığımızı ‘abeśen: boş yere veennekum: ve sizin ileynâ: bize lâ: asla turce’ûn(e),: döndürülmeyeceğinizi 
  2. Fete’âla: pek yücedir (A)llâh: Allah u-lmeliku: mutlak hakim -lhakk(u): hak lâ: yoktur ilâhe: tanrı illâ: başka huve: O’ndan rabbu: Rabbi -l’arşi: Arşın -lkerîm(i): Kerim
  3. Vemen: ve kim yed’u: taparsa me’a: ile beraber (A)llâhi: Allah ilâhen: bir tanrıya âhara: başka lâ: bulunmayan burhâne: hiçbir delil lehu: hakkında bihi: onun fe-innemâ: şüphesiz hisâbuhu: onun hesabı ‘inde: yanındadır rabbih(i): rabbinin innehu: çünkü (o) lâ: asla yuflihu: İflah olmazlar -lkâfirûn(e): Kafirler 
  4. Vekul: ve de ki rabbi: Rabbim -ġfir: bağışla verham: ve acı veente: ve sen hayru: en hayırlısısın -rrâhimîn(e): acıyanların
Mü’minun Suresi 115-118 Meali

115. Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? 116. Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O’ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş’ın sahibidir. 117. Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa, -ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz. 118. (Resûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.


 

Kur’an Yolu Tefsiri: 

Ayetten de anlaşılacağı üzere, dünyadaki bütün canlılar içinde vazife ve sorumluluk taşıyan yegâne varlık insandır. Esasen insan hayatını anlamlı kılan, ona değer katan temel özellik, insanın bir vazife ve sorumluluk varlığı oluşudur. Bu sebeple, vazifelerini ihmal eden ve sorumsuz bir hayat yaşayan insanlar, gerçek anlamda insanlık değerini yitirmiş olurlar. Bu dünyada bir kısım insanlar, insanlığının gereği olan vazifeleri ihmal etmiş ve bunların sorumluluğundan kurtulmuş olabilirler. Ancak, bu ayet açıkça gösteriyor ki, ilâhî sorumluluktan kurtulmak ve Allah’ın huzurunda hesap vermekten kaçınmak hiç kimse için mümkün değildir. Bunun aksini düşünmek, ahlâk nizamını ve bu nizamın temeli olan mutlak adaleti inkâr etmek sonucuna götürür. 

Bu son ayetler, surenin bütünü içinde ele alınan Tanrı’nın birliği ve aşkın kudretiyle ahiret hayatının gerçekliği konularında insanlara uyarılarda bulunmaktadır: Mutlak güç ve iktidar sahibi olan Allah, her bakımdan eşsizdir, yüceler yücesidir; arşın (hükümranlık makamı) ortaksız sahibidir. Bunun aksini benimseyenlerin kesinlikle kanıtları bulunamaz. Buna rağmen inkâra sapanlar kurtuluş imkânını kaybetmişlerdir. Surenin son ayeti, bu kadar büyük bir kayıptan koruması için Allah Teâlâ’nın sonsuz bağış ve merhametine sığınmayı telkin etmektedir.


Geylani Tefsiri:

Sizi sadece boş yere, yani sizi dünya hayatında faydasız bir şekilde başıboş dolanasınız, faydasız bir şekilde çabalayasınız ve herhangi bir hikmet ve maslahat söz konusu olmaksızın suç ve kötülükler işleyesiniz diye yarattığımızı, yani yokluğun gizliliğinden izhar ettiğimizi ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? (115-116) Böyle mi zannediyorsunuz? Bilakis siz yakinen böyle inanıyor ve bundan eminsiniz. Ve yine siz ey cahiller ve gafiller topluluğu! Aynı şekilde cezalandırılmak için ve amellerinizdeki eksik ve kusurların sayılıp dökülmesi ve hallerinizin arz edilmesi için huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

Ey mücrimler!

Nasıl olur da Rabbinize döndürülmezsiniz? Ve yine ey haddi aşmışlar! Nasıl olur da fiillerinizden sorgulanmaz ve hesaba çekilmezsiniz? Mutlak hâkim ve hak olan ve fili ve şuhudî olarak her şeyi kuşatan Allah, bizatihi gafletten ve yanılmadan, sıfatları itibarıyla kuşatıcı ve kapsayıcı olmamaktan ve yine fiilleri itibarıyla da abesle ve boş işle iştigal etmekten pek yücedir. Zira yerde ve göklerde bulunan zerre kadar küçük bir şey bile, mülkünde olan her şeyi huzuruna celbeden o Allah’tan uzak kalamaz. Eşyadan her hangi birisi nasıl olur da O’ndan uzaklaşıp O’nun huzurundan kaybolabilir? Zira o, sabit olan, gerçek olan ve mutlak manada eşyayı var edip ayakta tutandır. Hiçbir durum O’nu başka bir durumdan meşgul edemez. O, başka her hangi bir durumun uzaklaştıramayacağı ve her hangi bir zaman ya da mekânın çekip alamayacağı bir durumdadır. Bilakis bütün durumlar O’nun yüce yanında derç olunmuştur.

Zira; Vücutta O’ndan başka ilâh yoktur. Çünkü O, bereketli, kâinatın bütün zerrelerini kuşatan ve kuddûsiyet mertebesinden akislere dair heykellere taşan, gizli, gölge ve ayni bir varlık olan Arş’ın sahibidir. 

Her şeyin Onun isim ve sıfatlarının ihatasında ve yine her şeyin O’nun gölgelerinden ibaret olduğu ve O’nun sancağının ve himayesinin altında olduğu tahakkuk ettikten sonra artık her kim her şeyi kuşatan Allah ile birlikte kuşatılmış gölgelerden ve düşmüş akislerden ibaret olan başka bir şeye, diğer bir tanrıya taparsa -ki bu hususla ilgili, Yüce Allah kendisi dışındaki her şeyi kuşatıp ihata ettikten sonra O’nun dışında başka bir ilahın varlığını ispat eden hiçbir delili yoktur işte o kimsenin, yani böyle bir iddiada bulunan kimsenin hesabı, ve iddia ettiği şirkin cezası ancak Rabbinin nezdindedir. Sonsuz ilmi muktezasınca onu cezalandırır.

Şurası muhakkak ki, her türlü eksiklikten münezzeh olan yüce Allah katında durum ve emir şöyle ki; kâfirler kurtuluşa eremezler, küfürleri ve şirkleri sebebiyle kurtuluşu ve başarıyı gerektiren şeye asla erişemezler. (117)

Yüce Allah surenin başında mümin, muvahhitlerin kurtuluşunu ispat ettikten sonra surenin sonunda kurtuluşu kafirlerden ve müşriklerden nefyetti. Ey resullerin en mükemmeli! Sana uyan ve senin peşinden giden her kimseye öğretmek, hatırlatmak ve onları uyarmak kastıyla de ki: “Ey beni yanında ve himayesinde terbiye eden Rabbim! Bağışla ve merhamet et! Enâniyyetimi basiret gözümden gizle ve hüviyetimi nefyetmek ve onu Senin ezelî hüviyetinde fâni kılmak suretiyle bana merhamet et! Çünkü zatın, isimlerin ve sıfatların itibarıyla Sen, yine Senin isimlerinin yansımalarından ve sıfatlarının gereklerinden ibaret olan merhametlilerin en iyisisin.” (118) Her şey Seninle ve Sendendir. Senden başka merhamet eden yoktur. Ve yine Senin dışında da terbiye eden yoktur.


Tefsirlerin Özü 

115.Ey insanlar! Sizi boşuna yarattığımızı ve hayvanlar gibi, sevapsız ve cezasız  olarak başıboş bırakacağımızı mı sandınız? Ve hesap ye ceza için bize dönmeyeceğinizi mi sandınız? Hayır, mesele sizin sandığınız gibi değildir. Biz sizi sadece mükellef tutmak, ibadet etmek, sonra da ceza yurduna yani ahirete dönmek için yarattık.

116.Yüce Allah noksan sıfatlardan uzaktır. O, salta­nat sahibidir. Yaratmak, yok etmek, hayat vermek ve öldürmek suretiyle mülkünde tasarruf sahibidir. O boşu boşuna bir şey yapmaktan, noksanlıktan ve anlamsız bir şey yaratmaktan uzaktır. Çünkü hikmet sahibidir. Ondan başka ne bir rab vardır, ne de bir yaratan. O, Yüce Arş’ın yaratıcısıdır. Rahmet, hayır ve bereket Arş’tan indiği ve bu Arş, şereflilerin en şereflisine nispet edildiği için, Yüce Allah Arş’ı “Kerîm” sıfatıyla nitelemiştir. 

117.Kim Allah’a ortak koşar ve O’nunla birlikte başkasına taparsa, kim delilsiz ve hüccetsiz olarak böyle yaparsa, Onun cezası Allah katındadır. Durum şu ki, Allah’ı ve Resullerini inkâr edip yalanlayan kazançlı çıkmaz. Bu sûre, cümlesi ile başlamış, cümlesi ile sona ermiş­tir ki, her iki grup arasındaki farklılık ortaya çıksın. Başlangıç ile sonuç arasında ne kadar fark var! 

118. De ki: “Bağışla ve merhamet et. Rabbim, sen, merhametlilerin en iyisisin.” Yüce Allah, ümmete, dua ve övgü yolunu öğretmek için, Resulüne istiğfar etmesini ve merhamet iste­mesini emretti.

Allah’ım! Bizi bağışla, bize, her şeyi kapsayan rahmetinle muamele et. Ey merhametlilerin en merhametlisi, duamızı kabul buyur.


Taberi Tefsiri

115- Sizi boşuna yarattığımızı ve huzurumuza çıkarılmayacağınızı mı sandınız “

Allah, cehennemlik kâfirlere şöyle der: “Dünyada iken yeryüzünde kaç yıl kaldınız ” Onlar ise ahiretteki azabın dehşetinden ve oradaki hallerin şidde­tinden, dünyada uzun bir zaman kaldıklarını unutacaklar, orada çok az bir za­man kaldıklarını sanacaklar ve şu cevabı vereceklerdir: “Biz dünyada bir gün veya bir günün bir bölümü kadar kaldık. Sen, bunları sayan Meleklere veya o zamanı hesap edenlere sor.”

Bunun üzerine Allah da onlara şöyle diyecektir. “Şayet sizler, yeryüzün­de ne kadar kaldığınızı bilen kimseler olsanız anlardınız ki sizler orada, ahiret hayatına göre az bir zaman kaldınız. Keşke bunu bilmiş olsaydınız. Geçici dün­ya hayatını, ebedi olan ahirete tercih etmezdiniz. Böylece kötü davranışlarınızla Allah’ın gazabını hak etmezdiniz.

Ey cehennemlikler, sizleri boşuna yarattığımızı ve sizleri tekrar diriltip bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyordunuz

116- Gerçek hükümran olan Allah, pek yücedir. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, kerim olan Arş’ın rabbidir.

Her Şeyin gerçek hükümranı olan Allah, müşriklerin vasıflandırmaların­dan münezzehtir, yücedir. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, her şeyi kuşatan, rahmet ve hayırın kaynağı olan Arşın rabbidir. O halde o nasıl çocuk edinir Ondan başka nasıl bir ilah olabilir 

117- Kim, Allah’la beraber bir başka ilaha taparsa ki, onun buna da­ir hiçbir delili yoktur. Onun hesabı ancak rabbinin nezdindedir. Kâfirler, elbette kurtuluşa eremezler.

Allah Teala bu ayet-i kerimede, kendisine ortak koşanları tehdit ediyor ve onları, bizzat kendisinin hesaba çekeceğini beyan ediyor. Kendisine ortak koşanların, ellerinde herhangi bir delilleri bulunmadığım bildiriyor.

118- Ey Muhammed, de ki: “Rabbim, bağışla, merhamet et. Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın.”

Ey Muhammed, de ki: “Rabbim, sen, affet ve günahlarımı ört. Tevbemi kabul ederek ve yaptıklarıma karşı beni cezalandırmayarak bana merhamet et. Zira sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın. Allah Teala bu ayet-i kerime ile Resulullah´a ve onun şahsında biz üm­metine, nasıl dua edeceğimizi öğretiyor.


El-Esas fi’t-Tefsir

Sizi Boşuna Yarattığımızı mı Sandınız (Ayet 115-118): “Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize hiç döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” Sizler maksatsız, iradesiz ve hikmetsiz olarak yaratıldığınızı, ahiret yurduna asla döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz? Abes olarak yaratıldığınızı mi sandınız? Aksine biz sizleri önce mükellefiyet için, sonra teklif yurdundan amellerin karşılıklarının görüleceği Dâru’l-cezâ = Ceza yurdu, karşılık yurdu’na dönmek için, sonunda iyilik yapanlara sevap, kötülük yapanlara da ceza vermek için yarattık. “Gerçek egemen olan Allah” abes ve boş şey yaratmaktan “yücedir.”

Gerçek egemen olan, kesinlikle abes bir iş yapmaz. “O’ndan başka ilâh yoktur. O, kerim Arş’ın Rabbidir.” Arşın burada “kerem” ile nitelendirilmesi, rahmetin O’ndan nüzul etmesi veya kerimler kerimi olan yüce Allah’a nispeti dolayısıyladır. “Kim Allah ile birlikte buna dair hiç bir delili olmaksızın başka bir ilaha, taparsa onun hesabı Rabbinin katındadır.” Allah’tan başkasının uluhiyeti dışında hiç bir kimsenin uluhiyetinin delili yoktur. Buna rağmen Allah’tan başkasına tapanların görecekleri ceza, Rableri katındadır. Yani kaçınılmaz olarak Allah onları cezalandıracaktır.

“Gerçek şu ki, kâfirler iflah olmaz.” Kıyamet gününde onlar kurtulamazlar. Onların kurtuluşları söz konusu olmayacaktır. Nesefî şöyle demektedir: Sure: “Mü’minler, gerçekten felah bulmuştur” buyruğu ile başladı, sonunda ise: “Gerçekten kâfirler iflâh olmaz.” buyruğu ile sona erdi. İşte sürenin başı ile son kısmı arasındaki bu ifadeler oldukça farklı durumları dile getirmektedir. Daha sonra Rabbimiz kendisinden mağfiret ve rahmet dilememizi öğretmek üzere şöyle buyurmuştur: “De ki: Ey Rabbim; yarlığa, merhamet et! Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!” Çünkü, O’nun rahmeti bir kimseye yetişecek olursa, başkasının rahmetine asla ihtiyaç bırakmaz. Fakat başkasının insana merhamet etmesi, Allah’ın merhametine muhtaç olmaktan kurtarmaz.


 Mü’minûn suresi 115-118 Ayetlerinin fazilet ve esrarı :

Resulullah (Sav), bir savaş müfrezesinde bize görev verdi. Ve sabah-akşam (Müminun suresinin 115-118) ayetlerini okumamızı bize emretti. Biz bu ayet-i kerimeyi okuduk da ganimet elde ettik ve selamet bulduk (Ibnu Sunni, Sahih, 76)

Abdullah ibni Mesud (Radıyallahu Anh)’a kulağından şikayeti olan bir kimse getirildi. O kimseye Müminun suresinin 115. ayetinden sonuna kadar sureyi okuyarak kulağına nefes etti. O kişi de derdinden kurtuldu. Bu olay Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem)’e intikal edince buyurdu ki:

“Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, bir kimse yakinen inanarak bu ayeti celileleri bir dağ üzerine okumuş olsaydı, dağ yerinden oynardı.” (Hazin Tefsiri, 3/313)

Bunalıma düşen, sinir hastası olan veya sara hastalığına tutulan veya cinlenmiş kişilerin kulaklarına Müminun Suresinin 115 ve 116 ayetleri okunursa, Allah’ın izniyle şifa olur. Şayet bu hastalıklar geçmezse, 21 gün 21 kere okunur.

Mü’minûn suresini her gün okuyan Allahu Teala’nın izniyle günahlarından tövbe etmek imkanını bulur.

Mü’minûn suresinin 115, 116, 117 ve 118 inci ayetleri ruh hastasına okunursa, Allahu Teâlâ’nın izniyle şifa bulur.

Post a Comment

Daha yeni Daha eski

Ziyaretçiler

Gayb Alemi