Gayb Alemi

 

Şeytan Çok Mu Güçlü?


Şeytan Çok Mu Güçlü?

Asıl adı Azazil yeryüzüne cinlerle savaş için melek ordusunun başında inen ve cinleri yenilgiye uğratan komutan. Allah Teala yeryüzünde bir halife yaratacağım hitabının karşılığı olarak kendini görmekteydi. Adem (as) yaratılınca yüz çeviren ve secde emrine kibirlenerek isyan etmesiyle kendi kaderi yeni bir şekle dönüştü. İblis veya Şeytan hayra yönelmeyen kabiliyeti kötülüklerle şekillenmiş ruhani bir varlık.   

 

Kendisine verilen süre içerisinde insanların sapması için her türlü imkanı bulan onların çocuklarına, mallarına musallat olan bu varlık ne kadar güçlüdür? İnsanlara verdiği vesveselerle onları imandan çıkaran günahlara sokan küfre girmelerine sebep olan bu varlık ne kadar etkilidir ki bunları insana rahatlıkla yaptırabilmektedir? Nasıl bir güç kullanmaktadır ki insanı ibadet etmekten alıkoyabiliyor? 

“ Ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytanın ameli olan çirkin işlerdir. Öyleyse (bunlardan) sakının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Muhakkak şeytan, şarap ve kumarla aranıza düşmanlık ve buğz(kin) sokmak istiyor. Ve sizi, Allah’ın zikrinden ve namazdan engellemek istiyor. Bundan vazgeçmiyor musunuz?” [MAİDE(5)/90-91]

Kuranda insanın açık olarak düşmanının şeytan olduğu net bir ifade kullanılarak belirlenmiştir.

Ey insanlar, Arz’da olan temiz şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarına tabi olmayın. Muhakkak o, sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak o(şeytan), size, kötülüğü, fahşayı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. [BAKARA(2)/168-169] Ey iman edenler, toptan teslimiyet ve kurtuluş yoluna girin ve şeytanın adımlarına tabi olmayın. Muhakkak o, sizin için apaçık bir düşmandır. [BAKARA(2)/208] şeytanın meşguliyeti insan ve cinlerdir. 

“Şeytan sizi engellemesin. Muhakkak o, sizin için apaçık bir düşmandır.”[ZUHRUF(43) 62]

Müminler şeytanın düşmanlığından ve her an onun şerrin­den Allah’a sığınması (istiâze etmesi) lâzımdır. Nitekim, Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok âyet-i kerîmede Mü’minleri şeytandan istiâzeye, yani Allah’a sığınmaya davet etmiştir.

Kötülüğü en güzel şekilde defet! Biz, onların o vasf ettikleri şeyi en iyi bileniz. De ki: “Rabb’im, şeytanların vesvese ve dürtüştürmelerinden Sana sığınırım! Ve (yine) yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabb’im!” [MÜ’MİNUN(23)/96-98]

Şeytanın süper bir gücü yoktur.

O sadece desise ve vesvese verir bu zayıf yanaşmalar içerde nefisle buluşunca tahribat vermesi, yıkıp bozma neticesinde çok güçlü olduğu izlenimine kapılabilirsiniz. Evet onun vesveselerine yenik düşenler manevi ve maddi açıdan büyük zararlar görürler. Nice sapık mezheplerin ortaya çıkmasında, inanç sahiplerinin kendileri gibi bir insanı ilahlık konulmasını sağlanması ile ortaya çıkan sapık inanç ve mezhepler. 

Şeytan tahribattan başka bir şey yaptırmaz hiçbir zaman iyi bir işi olmaz. Zayıflıkları çok iyi tespit etmesi ile eline aldığı iplerle insanları sapıklıklar içine sürüklemektedir. Müslümanlar her zaman Allah’a onun şerrinden sığınmalıdırlar. 

Hem insanın bir anlık nefsine uyması, şehvet ve gazap gibi his ve duygularının kabarmasına, şeytanın her türlü telkin ve desiseleri ile alıcı du­rumunda olduklarından, bazen şeytanın ufak bir vesvese ve de­sisesi, insanı hemen olumlu karşılık vermeleri ile manevi pek büyük felâket ve zararlara düşülmektedir. Kuran ayetlerinde tekrarlanan şeytanın hilelerinden ve düşmanlıklarından onun adımlarının takip edilmemesi gerektiğine dair uyarılar sırf bu felaket ve zararlara insanın uğramaması içindir.

Şeytanlar kainatta yeni bir icad ve fiil cihetinde hiçbir güç ve kuvvetleri, olmadığı gibi, Allah’ın mülküne hiç bir müdahaleleri de yoktur. 

Gönül dünyasında Melek-Şeytan Savaşı

Melekler insandaki ulvi duyguları harekete geçirir, ona iyi­liği telkin ederler. Şeytanlar ise, insandaki süflî» duyguları kö­rükleyerek onu her dâim kötülük işlemeye sevk ederler. Hadîs-i şerifte bu husus şu şekilde belirtilmiştir: “İnsan kalbine iki yönden baskı ve telkin gelir. Birisi me­lektendir ki, hayrı söyler, hakkı tasdik eder. Kalbinde bunu bu­lan kimse bilsin ki, bu, Allah’tandır. Ve Allahü Teâlâ’ya hamdetsin.

Diğer telkin ise, Şeytandan gelir; şerri teşvik eder, hakkı yalanlar ve insanı hayırdan meneder. Kalbinde bunu bulan kimse, derhal Şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın.”

Manen yükselmek, ruhen inkişaf etmek isteyen herkes, Şeytanın içinde uyandırdığı süflî ve kötü arzuları susturmak ve onunla mücadele etmek zorundadır.

Şeytanın Vesveselerinden ve Şerrinden Kurtulmak Nasıl Mümkün Olur?

İnsan için şeytanın kendisinden kurtuluş yoktur. Hayatı bo­yunca ona musallat olur, vesvese vermeye çalışır.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bu hususta: “Sizden her birinizin bir şeytanı vardır” buyurmuşlardır.

Mü’min için şeytandan kurtuluş bulunmamakla beraber, onu kendinden uzaklaştırmak ve zayıflatmak için çareler vardır. Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Yolculukta insan devesini zayıflattığı gibi, mü’min de şeytanını zayıflatabilir” buyurmuştur.

Şeytanın vesvesesi, Allah’ı anmak ve O’ndan yardım dile­mekle giderilir.

Felâk suresinin tefsirinde Mücahid der ki: “Hannas olan Şeytan kalbe yerleşir. Allah’ı zikrettiği vakit to­parlanıp kaçar, kalp gaflete dalınca yeniden faaliyete geçer. Âdeta karanlık ile aydınlığın çarpışması gibi çarpışıp dururlar. Aydınlığın gelmesiyle karanlığın gitmesi gibi, Allah’ı hatırla­makla Şeytan uzaklaşır. Bu sırra işareten Kur’an’da: “Şeytan on­lara galebe çaldı da, Allah’ı zikri onlara unutturdu” Mücadele: 58/ 19. buyrulmuştur.”

Şeytanı Zayıflatma Yolu

Ebu Hüreyre anlatıyor: “Bir gün bir mü’minin şeytanı ile bir kâfirin şeytanı karşılaşırlar. Kâfirin şeytanı yağlı, semiz, parlak ve temizdir. Mü’mi­nin şeytanı ise, zayıf, pis, kirli ve çıplaktır. Kâfirin şeytanı, mü’minin şeytanına: Bu ne hâl? diye sorar. Mü’minin şeytanı:  Ne yapayım, bir adama düştüm ki, adam yiyeceği za­man besmeleyi okur, ben aç kalırım. İçeceği zaman besmeleyi okur, ben susuz kalırım. Giydiği zaman elbiseyi besmele ile gi­yer, çıplak kalırım. Temizlendiği zaman besmele ile temizlenir, ben de pis kalırım, der. Bunun üzerine kâfirin şeytanı da: Ben öyle bir adam ile arkadaşım ki bunlardan hiçbirisi­ne besmele getirmez. Yemesinde, içmesinde ve giymesinde ben kendisine ortak olurum, der.” Gazali, İhya, III


Şeytanın İnsana Vesvese Yolları

Şeytan, insanı yoldan çıkarmak için pek çok yolları dener, birçok hileye başvurur. Bu hile ve desiselerin en mühim bazıları şunlardır:

Şehvet ve öfke… Bunlar şeytanın giriş yollarının en bü­yükleridir. Bu sebepledir ki, hadis-i şerifte: “Şeytan kanın bedende cereyanı gibi insan vücuduna hülûl eder. Onun yollarını açlıkla (oruçla) daraltınız.” buyrulmuştur. Çünkü şeytanın insana en büyük hulul yolu şehvettir. Açlık ise şehveti kırar.

Hased ve hırs… Kul bir şeye haris oldu mu, artık hakkı görmekten kör ve hakikati duymaktan sağır olur.

Tama’… Şeytan insana tama’ ettiği şeyleri çeşitli hilelerle sevdirir.

Acelecilik… Acele anında insan düşünmeye fırsat bula­maz. Şeytan da bu anda ona vesvese verebilir.

Cimrilik ve yoksulluk korkusu… Bu korku, insanı infaktan alıkoyar ve mal yığmaya davet eder.

Şeytanın kalbe nüfuz ettiği kapılarından biri de dini hiz­mette mezhep ve meşrep taassubudur.

Böylece onu, kendi mezhep ve meşrebinde olmayanlara karşı kin tutmaya, onları küçümsemeye ve hakaretle bakmaya sev keder. İnsanları hakir görüp onlarda kusur aramak kötü bir haslet­tir. Fakat şeytan bu kötü hasletleri dine hizmet perdesi altında insana hoş gösterir ve yerleştirir. Kişi bu hareketiyle din namı­na bir gayret sarf ettiğini sanarak kendisinde sevinç ve neş’e hisseder. Halbuki o, tamamen şeytanın tuzağına düşmüştür.

Şeytanın aldatma yollarından biri de, kulu, insanlar ara­sındaki mezhep, meşrep ve görüş ihtilâfları ile ve bu husustaki dedikodularla, meşgul etmesidir. İbn-i Mes’ud anlatıyor: “Bir cemaat Allah’ı zikretmek üzere bir yere toplanmıştı. Şeytan onları dağıtmak için ne kadar çalıştı ise muvaffak ola­madı. Bu defa yakındaki dünya işlerini konuşan başka bir cema­ate gitti. Onların arasına kolaylıkla fesad tohumu ekti ve birbir­lerine düşürdü. Kavgaya başladılar. Şeytanın maksadı, bu dünya ehilleri değildi. Az ötedeki zikir meclisini dağıtmaktı. Nitekim muvaffak da oldu. Döğüş ve kavgayı gören zikir erbabı onları ayırmak için hemen koştular ve ayırdıktan sonra da dağılıp git­tiler… Şeytanın isteği de böylece yerine gelmiş oldu,”

Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de cehalet ve gaf­letleri veya günahlara dalmaları sebebiyle akılları daralan, mu­hakemeleri kıtlaşan bazı kimseleri, imanı meseleler üzerinde düşünceye sevk edip, şüpheye düşürmesidir.

Sû-i zan…

Kim bir insan hakkında kötü düşünmeye baş­larsa, şeytan bu kimseyi o adamın aleyhinde gıybet etmeye sevk eder. Yahut o adamın hakkına riayet ettirmez. Ona hakaret gö­züyle baktırır. Şeytanın hile ve desiseleri, insana nüfuz yolları elbette sadece bunlardan ibaret değildir. Kişilere, devirlere, şart­lara göre çok değişik şekiller arz eder. Mehmet Dikmen, Merak Ettiklerimiz, Cihan Yayınları,


Post a Comment

Daha yeni Daha eski

Ziyaretçiler

Gayb Alemi